Tevbenin dua ile çok yakın bir bağlantısı var. Çünkü duanın kabul olmasının şartlarından biri de; “İşlenen günahlara pişmanlık duyup tevbe etmektir…”

Öyleyse, onu iyi anlamaya, iyi yapmaya herkesin çok ihtiyacı var…

Allah Sevgilisi Hz. Peygamber; “Günde yüz kere tövbe ediyorum” (Müslim, Zikir 42) buyurduğuna göre, onu iyi idrak etmeye ve duadan önce, “Tevbe-i nasuh/Bir daha dönmemek üzere tövbe” yapmaya hepimizin çok ama çok ihtiyacı var!

Hazır mıyız?

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla…

“Rahmetim gadabımı geçmiştir” buyuran Rabbimin adıyla…

Gaffâr, Settâr, Afüvv, Kerîm, Zülcelâli vel ikrâm olan Rahmânın adıyla…

Tevbe, sözlükte “dönmek” (rücû) demektir. Dindeki anlamı ise, kötüden, hatadan, yanlıştan, günahtan iyiliğe, boş şeylerden, dinin yasakladığı çirkinliklerden Hakk´a dönmektir.

Tevbe, kulun yaptığı hata ve yanlışlıklar nedeniyle Allah´tan af ve özür dilemesidir.

“Allah, tevbeleri kabul eden ve tevbeyi nasip edendir.” 

(Bakara, 2/37)

 Esmâ-i Hüsnâ´dan, yani Allah´ın güzel isimlerinden biri de “Tevvâb” (Tövbeleri kabul eden) ismi şerifidir.

İslâm bilginlerine göre, günahın nevine bakılmaksızın her hata ve günahtan tövbe etmek lazımdır. 

Tövbenin şartı üçtür:

1- Günahı terk etmek.

 2- O günah sebebiyle pişman olmak.

 3- Aynı günahı bir daha işlememeye karar vermek ve gerçekten bir daha yapmamak.  

Dördüncü şart, işlenen günah kul hakkına yönelikse, mesela mal, hak, hukuk, vb. bir şey söz konusu ise, o malı geri vermek, anılan kişi ile helâlleşmektir.

Tevbe, nadim olmak, pişmanlık duymaktır. Pişmanlık, geçmiş hataları tamir eder, onarır. İnsanı tertemiz kılar. Tövbe eden kişinin önüne bembeyaz bir sahife açılır.

Bunun delili aşağıdaki ayettir:

 Yüce Rabbimiz buyuruyor:

 “Allah tevbe edenlerin ve Salih amel işleyenlerin günahlarını iyiliğe çevirir” (Furkan, 25/70)

Çok müjdeli bir ayet… Ayet, günahların sevapla değiştirildiğini öngörüyor…  Her günah ona denk bir iyilikle değiştirilir.      

Taberî´nin (838-923) yorumu da böyle: “Tevbe sayesinde günah, sadece affedilmekle kalmıyor, aynı zamanda sevaba dönüşmüş oluyor... “

Zemahşerî´ye (1074-1144) göre ise, insanın tevbe etmezden önceki kötü halleri iyi hallere çevriliyor, tövbeden önce kötü insan iken, tövbeden sonra Allah´ın da yardımıyla iyi insan, iyi mümin haline dönüşüyor… (Kur´ân Yolu, Diyanet Yayn., Haz, Heyet, c,4, s,150)

           

Tövbe konusunda bazı âyetler:

“Kim tevbe eder ve salih amel islerse işte o, tevbesi kabul edilmiş olarak döner.” (Furkan, 25/71)

 “Ey müminler! Hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nur, 24/31)

 “O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûra, 42/25)

 “Ey iman edenler! Allah´a samimiyetle/içtenlikle tevbe edin!” (Tahrim, 66/8)

Hadis-i şeriflere bakalım:

“Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ´nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” (Müslim, Tövbe 1)

 “Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam eder.” (Müslim, Tövbe 31)

Allah´ın, tevbeleri kabul etmek için gece ve gündüz elini açması demek, kuluna, haydi bana tevbeni sun da kabul edeyim, demesidir. Bu ifadeyle, Allah´ın kullarına olan sevgi ve merhametinin enginliğine işaret edilmektedir. Kulun günahı ne kadar çok olursa olsun, kaç defa günah işlerse işlesin, tövbe edip af dilediği takdirde Cenâb-ı Hakkın kulunu bağışlayacağı açıklanmaktadır bu hadiste…

 Önemli olan, tevbe ve istiğfarın içtenlikle yapılması ve gerçekten pişmanlık duyulmuş olmasıdır.

 Ve geç kalınmadan…

 “Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah kulunun tevbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir 43, (2703)

 “Son nefesini vermediği sürece Allah Teâlâ kulunun tövbesini kabul eder.”(Tirmizi, Deavât 103,( 3531)

Güneşin batıdan doğması kıyametin büyük alametlerindendir. Kişinin ölümü de küçük kıyamet olarak nitelenmiştir bir hadiste. Her ikisinin de ne zaman geleceği belli olmadığına göre, tövbe geciktirilmemeli, ertelenmemelidir. Günah işlenir işlenmez pişmanlık duyarak tövbeye yönelmek en doğrusudur. Hangi insan, verdiği nefesten sonra yeni bir nefes daha alabileceğini iddia edebilir ki!           

Hz. Peygamber (as) sahrada abdest bozduğunda hemen toprakla teyemmüm abdesti alırmış. Sahabi:

 “Ya Resûlallah! Az ötede su bulunabilir” dediklerinde:

 “Oraya kadar yaşayacağımızın garantisi var mı?” diye cevap verirlermiş.

 Bu yüzden tevbe geciktirilmemelidir…

 İslâm âlimleri ve gönül ehli tevbeyi, nefsin karanlık alt katlarından daha ferah aydınlık üst katlara yükselme imkânı olarak değerlendirmişlerdir. Tevbe, hayatı zikzaklarla dolu insanın rota düzeltmesi gibi bir şeydir. ‘Hatalarımı anladım, özür diliyorum, yaşantım ve hayat tarzımda Yüce Yaratıcının istediği tarzda bir değişiklik yapıyorum´ demektir tövbe…

           

Evliyadan bazı zatların tevbe tanımları:

Zünnûn Mısrî (796-860): “Avamın tevbesi günahlardan, havassın (seçkinlerin) tövbesi gafletten olur.”

 

Mevlânâ (1207-1273): “Bir günah işlediğinde hemen tevbe et. İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.”               

Cüneyd b. Muhammed (ö.910), “tevbe” nedir sorusuna: “Günahı unutmandır” diye cevap veriyor… Yani günah olan, geçmişte işlediğin o fiilin, davranışın, zevkini ve izini kalbinden söküp atman, hiç hatırlamamandır. O hatayı kalbinden öyle söküp at ki, ruhunda ondan eser kalmasın, o günahı tanıma, o zaman onu hiç işlememiş gibi olursun…

Sehl b. Tusterî 815-896) ise: “Tevbe, günahı unutmamandır… İşlenen günahı nedametle hatırlayıp, ben o hatayı nasıl yaptım diye derin pişmanlık hissetmendir” diyor.                                  

Tevbe yükseliştir…

Tevbe yenilenmedir…

Yürümez haldeki aracın, motor, şanzıman, yağ ve filtrelerinin değişimiyle genel bakımının yapılması veya bilgisayarın “hard disc”inin silinmesi gibi bir şeydir tevbe… 

İhlâs, nedamet ve bir daha tekrarlamama kararlığıyla yapılan tevbe, işlenen suçu ve hatayı hiç olmamış hale getirir.

Allah Sevgilisi Peygamber Efendimiz ne güzel söylemiş:

“Günahına tevbe eden hiç günah işlememiş gibi olur.” (İbn Mâce, Zühd 30)             

Tamam…

 Tevbe ile dua arasında bağ var…

 Önce tevbe, sonra dua…

 Şunu soralım…

 Yağmur duası ile de tevbe arasında da herhangi bir bağlantı var mı?

 Evet var…

 Tüm Duaların, (yağmur duaları da buna dahil) kabul olmasının şartlarından biri de öncelikle tövbe ve istiğfar etmektir. Günahlarına pişman olmamış, hatasını itiraf edip Allah´tan özür dilememiş bir kişi hangi yüzle Yüce Yaratıcıdan, ne isteyecek ve nasıl isteyecektir?

Hangi yüzle? 

Önce tevbe, sonra talep etme…

Önce arınma, temizlenme, sonra yağmur isteme…

Kul kulluğunu bilirse, haddini bilirse, kendini bilirse, Rabbini de bilir… Özür dilerse özrü kabul görür, isteği geri çevrilmez.

Tüm duaları kabul edilir…

Yağmur duaları da… 

Hadi Bağdat´a gidelim… 

Harun Reşid döneminde yaşanan çok sevdiğim bir “Yağmur Duası” kıssasını hep birlikte takip edelim…

Yağmur duası için de tevbenin gerekliliğini gözlemleyelim… 

Yağmur Duası ve Tövbe

Abbasi Halifesi Harun Reşid (763-809) zamanında,  Bağdat´ta uzun bir süre yağmur yağmadı… İnsanlar susuzluktan kıvranıyor, duadan başka seçenek de bulamıyorlardı. Bu nedenle zaman zaman sahralara çıkıyor, toplu namazlar kılıyor, yağmur duaları ediyorlar, ama buna rağmen değil yağmur, gökyüzünde herhangi bir bulut bile görülmüyordu.

Günlerden bir gün insanlar bir damla suya muhtaç oldukları için yine topluca yağmur duasına çıkmışlardı… Bu esnada, uzaklardan, hiç tanımadıkları yabancı bir adam, yanında üç kız çocuğu ile birlikte o topluluğun bulunduğu yere geldi, selâm verdi ve şöyle dedi:

 “Ey insanlar, ey topluluk! Nedir bu haliniz? Böyle niçin toplandınız? Ne yapıyorsunuz?”

Halk:

  “Efendim! Uzun bir süredir, memleketimize hiç yağmur yağmadı. Hayvanlarımız dahi susuz kaldı. Ziraat yapamaz hale geldik. Bu nedenle, topluca, defalarca buraya geldik ve yağmur duası yaptık, yapıyoruz. Ama nafile, bir damla yağmur düşmedi!” dediler.

 Topluluğu bakışlarıyla dikkatle süzen o yabancı kişi bir müddet düşündükten sonra cemaatin gözlerinin içine bakarak şöyle dedi:

  “ Peki, Allah Teâlâ, siz evlerinizde, mahallelerinizde iken sizi duymuyor muydu? Buralara kadar gelmenize ne gerek vardı? Neden, dualarınızı evlerinizde, mescitlerinizde yapmıyorsunuz? Yağmur duası için sahraya çıkmak şart mıdır? Allah Teâlâ Kitabında;“Nerede olsanız, o sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir”(Hadid, 57/4) buyurmuyor mu?

Arka arkaya topluluğu soru yağmuruna tutarcasına gizemli bir konuşma yapan bu yabancı kişinin ne demek istediğini topluluk pek anlayamadı. Bu sözlere karşılık ne tür bir cevap verilmesi gerektiğini de bilemediler. Hayret ve şaşkınlıkla adama ve yanındaki kız çocuklarına baka kaldılar. Fakat bu olay, yabancı adamın ilginç sözleri halk arasında dalga dalga yayıldı ve Saraya yakın bazı insanlar tarafından Halife Harun Reşid´e kadar intikal ettirildi. Halife: 

“Bu zat öyle sıradan bir kimseye benzemiyor! Kesinlikle o kimsenin Allah katında manevi bir makamı vardır. Acaba ne demek istemiş bu sözleriyle? Derhal o kimseyi bulun ve benim yanıma getirin, onunla konuşacağım” dedi.

Halk adamı buldu ve Halife´nin davetini iletti. O kişi, halifenin ziyaretine geldi. Harun Reşid :

 “Ey Zat-ı Muhterem! Memleketimize hoş geldiniz! Bize yağmur yağması için bir dua buyursanız!” diye ricada bulundu.

Adam:

“Rabbim, Efendim ve Sahibim olan Allah´tan, sizin için dua etmemi mi istiyorsunuz?” diye sorunca, Harun Reşit:

“Evet!” dedi.

Bunun üzerine adam:

“Öyle ise, benim de sizden öncelikle bir ricam, bir isteğim olacak! Önce, herkesin günahlarından arınması gerekir. Hepiniz, istisnasız, benimle birlikte Allah´a tevbe edin! Günahlarımızdan arınmadan, tevbe kapısını çalmadan Allah´tan yağmur talep etmek beyhudedir”, dedi.

Derhal, şehrin her bir yanına tellallar çıktı ve insanları tevbe etmeye ve sonrasında da topluca yağmur duası yapmaya davet ettiler.

Birkaç gün sonra…

O kişi önde, insanlar ardında, beraberce sahraya çıktılar. Kurbanlık hayvanlar kesildi… Küsler barıştırıldı… Yetim ve fakirler sevindirildi… Ve o yabancı adam topluluğun önüne geçip iki rekât namaz kıldırdı… Sonra herkes gözyaşı dökerek ağlamaya ve günahlarından dolayı tevbe etmeğe, yalvarmaya başladılar…

Topluca yapılan dualar daha bitmeden gökyüzü gürledi ve yağmur yağmaya başladı…

İnsanlar, bitkiler, hayvanlar, suya kandı, halka da tevbe nasip oldu…

TAZİYE

İnegöl Belediye Başkanımız Alinur Aktaş´ın annesinin vefatıyla, İnegöl İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Fatih Bilican´ın eşlerinin vefatlarını aynı gün üzüntüyle öğrendim. Kendilerine Allah´tan rahmet geride kalan yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum..