Bayram havası almadığım zamanlardayım. Epeydir de böyleyim. Bayram, adıyla gelen bir sevinçti eskiden; şimdi ise hazırlığı yoran, içeriği boğan, sonrasında da ruhumuzu yorgun bırakan bir törene dönüştü. Gösteriş için yapılan el öpmelere, güleryüz maskelerine, o ezberleşmiş “Seneye de beraber” cümlelerine karşıyım.
Aile içi ilişkiler bile bir siyasetçi kadar politik artık. Sevmiyoruz ama şov yapıyoruz. Sarılıyoruz ama soğuk. Gülüyoruz ama içimiz ağlamaklı. Herkes siyaseti eleştirirken, kendini eleştirmeyi unuttu. Oysa asıl yüzleşme sofrada değil, aynada gerek. Kırgınlıkların üstü örtülüyor; ama ne kırgınlıklar bitiyor ne de içimizdeki mesafeler kapanıyor.
Kurban Bayramı’ysa işin daha da ironik boyutu. “Paylaşmak” adına kesilen hayvanlar, yardım kolisine değil de kavurma tenceresine giriyor. Etin suyu saklanıyor, pişeni dondurucuya kaldırılıyor. Yardım etmek değil, stok yapmak niyetindeyiz çoğu zaman. Ve sonra bir de bayramın yorgunluğundan şikayet ederiz, etin kokusundan bunaldığımızı söyleriz.
Peki bu bayramlar gerçekten yardımlaşma mı, yoksa gösterişli bir stokçuluk mu?
Bir gün dahi et yiyemeyen çocuklar varken, bayram bitince “etten sıkıldık” demek nasıl bir çelişkidir?
Sonra bir de bayramın yorgunluğundan şikayet ederiz: kalabalık evden, uzun sofradan, yoğun misafirlikten, etin kokusundan…
Hani bayram sevinçti? Hani bayram birliktelikti?
Yoksa belki daha da kötüsü: bir araya gelip eksikliklerimizi yoklama, kim ne yapmış, kim nereye varmış diye içten içe hesap günü mü?
“Hâlâ çalışmıyor mu oğlu?”
“Krediyle mi almış arabayı?”
“Ay, bak karısı zayıflamış!”
Bu cümleler sofra sohbeti değil, ruh emici sorgulamalardır.
Ben “Bayramda ne giysem?”in değil, “Bayramda kimi sevindirdim?”in konuşulduğu o eski zamanlara özlem duyuyorum.
Çünkü bayramın ruhu, gösteriş değil; içtenlikti.
Şeker kokulu eller vardı, kolonya ile birlikte samimiyet dökülürdü avuçlara.
Çocuklara uzanan bayram harçlıkları kadar, büyüklerin gözlerinde de bir huzur olurdu.
Şimdi o ruhu yeniden bulmak istiyorsak, et değil kalp paylaşmalıyız.
Bir dilim etten çok bir çift içten söz; bir çocuğun eline harçlık koymaktan çok, bir yoksulun sofrasına umut taşımak gerek.
Çünkü bayram, görünmek değil, görülmekti.
Ve ne yazık ki biz, artık görünür olduk ama hissedilmez kaldık.
Bayram kavurma kokusuyla değil, insanlıkla güzel.
Frauadymn