“Hiçbir Şey Yapmayan Kadın” heykelini hiç görmüş müydünüz?

İspanya’nın Zaragoza kentinde duran bu heykel, aslında milyonlarca kadının susturulmuş hikâyesini anlatıyor. José Luis Fernández’in 2001’de yaptığı bu figür; kolunda çamaşır makinesiyle, sırtında ev işlerinin bitmeyen yükleriyle ve iki yanında tuttuğu küçücük ellerle duruyor.

Bizim gibi.

Yükün altında ezilmemeye çalışırken bile çocuklarını bırakmayan kadınlar gibi.

Ve biliyoruz ki, kadın dışarıda çalışsa da çalışmasa da evde ondan aynı hizmet bekleniyor. Ev işi “kendiliğinden” oluyor sanıyorlar. Sofra kendiliğinden kuruluyor, çamaşır kendiliğinden yıkanıyor, çocuk kendiliğinden büyüyor sanıyorlar.

Biz görünmez olduğumuz için değil; onlar bakmadığı için…

Oysa heykelin dili çok net:

Evdeki emek, bakım verme, duygusal yük, düzeni ayakta tutma hepsi ağır, yorucu ve çoğu zaman hiçbir karşılığı olmayan işler.

Ama toplum hâlâ “Bu işten sayılmaz.” diyerek bizi yok saymaya devam ediyor.

Birçok kadın, yıllardır süren bu görünmeyen yükün ağırlığıyla ayakta kalmaya çalışıyor.

Ve en acı tarafı şu:

Büyüyen çocuk bile bir gün dönüp “Aferin anne, saçını süpürge ettin. Kendine bir hayat kurmayı unuttun.” demiyor.

Çünkü kimse fark etmiyor.

Fark edilmediğimiz için değil…

Bizim emeğimizin görünmez kılınması normalleştirildiği için.

Dışarıda hayat akıyor, imkânlar akıyor, fırsatlar akıyor…

Ev ise birçok kadının üzerinde kapanan sessiz bir döngüye dönüşüyor.

Para kazanmadığın için yaptığın her şey “görev”, “sorumluluk”, “zaten yapması gereken” diye küçümseniyor.

Ama bir gerçeği artık yüksek sesle söyleme zamanı geldi:

Emek, emektir.

Ve emek, kadınların sırtında olduğu sürece bu yükün adı mücadeledir.

Ücretsiz olması, görünmez olduğu anlamına gelmez. Sadece sömürünün adı değişmiştir.

Bu heykel sadece bronz bir kadın figürü değil;

O aslında milyonlarca kadının sesi.

Ve biz, sonunda o sesi duyulur hale getiriyoruz.