Sokağa çıktığımda artık farklı bir yüz görmek neredeyse imkânsız. Herkes aynı burun, aynı dudak, aynı kaş. Kimin kim olduğunu karıştırmak işten bile değil. Çünkü artık birey yok. Stil de yok, kişilik de. Sadece kalıplar var. Aynı yerden çıkmış gibi duran, birbirine karışmış dijital prototipler.

Estetik, bir tercih olabilir. Fakat mesele yalnızca burun ya da dudak dolgusu değil; mesele düşünmeden yapılan ve herkesi aynılaştıran bir kopyalama hastalığı. Öyle bir noktadayız ki, sıradanlık bile kişiye özel kalamıyor. Herkes “güzel” olduğunu sanıyor; ama unutuluyor ki, özgün olmayan hiçbir şey gerçekten güzel değildir.

Filtreler yetmedi, videolar bile sahte artık. Yüz oynanabiliyor. Vücutlar düzeltiliyor. Boy uzuyor, bel inceliyor, hatta ses bile değişiyor.

Ve en acı olan şu: Bu yapaylık sadece dijitalde kalmıyor. Gerçek hayata da taşındı.

Sokakta yürürken bile aynı beden dili, aynı kıyafet tarzı, aynı pozlar…

Her şey çok klişe oldu. En çok da o poz verme takıntısı. Her mekânda illa ki bir “güzel çıktım mı?” köşesi.

Yemek masası değil, bir arka plan avcılığı. İnsanlar anı yaşamayı değil, anı belgeleyip pazarlamayı tercih ediyor.

Ve bu bana, fazlasıyla ucuz geliyor.

Ve lütfen…

Yanınızdakileri – sevgiliniz, eşiniz ya da arkadaşınız fark etmez – fotoğrafçı olarak kullanmayın. Dışarıdan gerçekten komik duruyorsunuz.

O kişiyle paylaşmanız gereken anı, onun eline telefon tutuşturarak sıradan bir “Instagram story”ye indiriyorsunuz.

Bir başkasının kahvesini içtiği, kitabını okuduğu bir yerde; “Ben buradaydım, beni böyle görün!” çabası ne kadar elit olabilir ki?

Gerçi, o kişilerin de bu durumdan rahatsız olduğu pek söylenemez. Gün boyu poz verdirmeye hazır bir sürü partner-fotoğrafçı türedi.

Açık konuşayım: Beni sadece mekân ve sosyal medya için kullanıyorsa biri, orada sevgi değil, istismar hissederim.

Her köşede poz vermek istiyorsan, bir fotoğrafçı tut yanına.

Madem her an sahneye çıkmak istiyorsun, bu da yatırım gerektiren bir prodüksiyon olur.

Ben bir restorana gidiyorsam, atmosferi için giderim.

Bir kafede oturuyorsam, muhabbet için.

Ama artık rahat nefes almak bile zor.

Her masa bir sahne, her kişi bir oyuncu.

Bazı mekanlarda “fotoğraf çekmek yasaktır” tabelaları görmek istiyorum.

Çünkü o mekânın ruhuna sızan bu yapaylık, sessizce her şeyi kirletiyor.

Sokak boyu dizilmiş pozcular…

Aynı bakış, aynı yüz, aynı duruş.

Farklı olmak, artık radikal bir tercih oldu.

Oysa bir zamanlar, bizi zenginleştiren farklılıklarımızdı.

Sanırım biz; kendimiz olmaktan değil, görünmekten yorulacağız yakında.

Dilerim bazı şeyler moda olmaktan çıkar da, yeniden gerçek olmaya başlar.

“Gerçek bir an, bir pozdan fazlasıdır. Ama çağımızda gerçek, estetikle susturulmuş durumda: Sessiz, görünmez ve yalnız.”

Bu yazı, fotoğrafların değil; anların değerini hatırlamak isteyenlere ithaf edilmiştir.

FrauAdymn