SAYGI – SEVGİ VE ÖZVERİ ÜÇ ANA TEMELİ SAHİP OLMAK

 

İki heceden oluşan bu kelime aslında bize çok şeyler anlatır.

Hani sıkça kullandığımız bir deyim var ya: “Dört dörtlük biri!” deriz. Bence dört dörtlük biri olmak için işin başında özverili biri olmak yatmaktadır.

Özverili olmak, her harekette kendini eleştirmekten ve karısındakini kendi yerine koyan yani “Empati” yapan kişi olmak çok önemlidir.

Hani yine çok güzel bir özlü söz vardır ya: “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır!”  Ancak toplum içinde bizim çizdiğimiz insan portesine rastlamak neredeyse parmak sayısı kadar azdır.

Maalesef bizler hayat kavgasına kendimizi öylesine kaptırmışız ki, bırakın özverili davranıp empati kurmayı, tahammül sınırlarını bile aşarak bir çok insanın kalbini kırmaktan geri kalmıyoruz.

Gerek siyasi tartışmalar konusunda olsun, gerekse bilimsel fikir münakaşalarında olsun tahammül sınırını aşarak adeta bir birimizi yiyoruz! Kimse kimsenin fikrine, görüşüne ve inancına saygı göstermiyor, tartışmayı bir kavga havasına sokuyor.

Bizim bu tahammülsüzlük hastalığı spor karşılaşmalarına bile yansımakta. Sportmence değiminin rafa kaldırılması ile ortalığı kan gölüne çeviren holiganları her yıl yapılan futbol müsabakalarında üzülerek izliyoruz.

Hiç kimse alınıp incinmesin. Ülkemizde sevinç neşe üzüntü ve mutluluk adeta bir birine karışmış gibidir. Ya toplumumuz dejenerasyona uğramış veya yabancı ülkelerin kötü hal ve davranışlarının etkisinde kalarak onlar gibi hareket etmekteyiz.

Çok yazık! Üzülerek söylemek zorundayım: Belki biz görürüz veya göremeyiz ama gelecek nesli endişe ile izliyor gibiyim. Şu yaşadığımız zamanda bile büyüklere saygı küçüklere sevgi ve şefkatin yok oluşunu görüyorum. Geleceği hiç tahmin bile etmek istemiyorum.

Bizler, toplumun büyükleri, geçmişte nasıl yaşadığımızı hepiniz az çok biliyorsunuzdur. Bizler büyüklerimizin nasihatleri ile büyüdük. Kötü davranışlarımız sonunda  ise büyüklerimizden yediğimiz dayakları hala hatırlıyorum. Şimdilerde çocuklarımıza nasihat etmeye kalksanız ya sizinle dalga geçerler ya da duyacağınız laf şöyle olur: “Hadi moruk sen kendi işine bak!” Tokat atmaya kalksanız ebeveynleri sizi bir kaşık suda boğmaya kalkarlar. Okullarda öğretmenleri ile dalga geçip türlü haylazlıklar yapanlara tokat atmak veya bir şey söylemek mümkün mü? Yine çocuğun ailesi hemen ver yansın edip öğretmeni mahkemelerde süründürür, belki de mesleğinden edilir.

Bu söylediklerimde sizce eksik olan bir taraf var mı? Yoksa dahası mı var onun hesabını yapmakta size kalmış.

Şimdi siz bana şu soruyu yöneltebilirsiniz:

“Çok güzel anlatıyorsun da bu nesil, nasıl düzelir? Veya ne yapmak gerekir?” gibi soru yönelte bilirsiniz. Ben bile zaman, zaman bu soruyu kendime soruyorum. İnanın işin içinden çıkamıyorum.

Hani halk arasında söylenen bir deyim var ya:

“İşimiz Allah’a kaldı!” galiba bu durumda aynen öyle! Bu genç nesil  nasıl düzelir? Onu da bizim ebeveynlerimiz görüp, çocuklarını saygılı ve özverili birer birey olarak yetiştirme çabası içinde olursa bir ümit vaat edebilir!

İnşallah özlemini duyduğumuz özverili, saygılı, bilgi yüklü yeni ve güzel bir nesil’e kavuşuruz!