HAYDİ, EKMEĞİMİZİ FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ İLE PAYLAŞALIM…
Bu gün sizlere paylaşma konusunda birkaç söz etmek istedim. Paylaşmak sadece kendi toplumumuz için geçerli olan bir yardımlaşma şekli değildir. Dünyanın çeşitli yerlerinde sıkıntı içinde yaşayan aç susuz insanlara yardımda bulunmak ta paylaşmanın önemini içerir. Bunlardan biri Afrika da en önemli ihtiyaç temiz içilebilir su sorunudur. Zaman, zaman TRT Belgesel Kanalda Su savaşları belgeselinde ibretle izlediğimiz insanların durumudur. Öte yandan Acımasız çocuk ve yaşlı katili İsrail’in mağdur bıraktığı insanların durumları da bizim paylaşma konusunda önemli insani değerlerimizi gündeme getirmiştir.
Ancak yine öte yandan Eli açık cömert paylaşmayı bilen ve gariplere, mağdurlara, darda kalmışlara yardım etmek ne kadar erdemli bir davranış olduğunu biz çok iyi biliriz değil mi?
Mesela bize babalarımız:
“Çocuklar aç ve açıkta olanlara elinizden geldiği kadar yardım edin! Toplum içinde her hangi bir şey yemeyin! Karşınızdakinin belki bu yiyeceği alacak parası yoktur. Onu özendirmenin ne kadar acı bir durum olduğunu unutmayın! Eğer yiyeceğiniz çok ise böyle kişilere ikramda bulunun! Paylaşmacı olun! Sadece kendi ülkemiz, bölgemiz ve insanımız için değil, diğer ülkelerde ki insanlar içinde paylaşmacı olup onların sıkıntılarına derman olalım!” diye bizleri öğütlerdi.
Ancak ülkemiz insanları paylaşmayı ve yardım etmeyi çok seven ve her fırsatta elindekileri ile paylaşan bir milletiz!
Hani güzel bir özlü söz var ya:
“Tok, açın halinden anlamaz” diye. Sadece bu özlü söz değil ayrıca Peygamber Efendimizin de bu konuda önemli bir sözü vardır:
“Komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir!”
Öte yandan dünyanın birçok ülkesinde Filistin olayına görmezden gelip kılını bile kıpırdatmayanlar tıpkı Tarihte açlık ile ilgili yaşanmış birçok olay vardır. Bunların en ilginç olanı ise, Orta Çağ döneminde Fransa’da cereyan etmiş bir olaydır.
Çiçeği burnunda Fransa Kraliçesi XVI. Lous’nin taç giyme töreni sırasında Paris’te ki ekmek kıtlığının doruğa ulaştığı dönemde söylenen sözünü bilmeyenimiz yoktur kraliçe XVI. Lous sarayının balkonunda aşağıda hazır taç giyme töreninde halkın bu şaşalı taç giyme törenine tepki olarak bağırdığı feryadı şöyle idi:
“Kraliçem açız! Ekmek istiyoruz! Ekmek istiyoruz!” sözleri kraliçenin kulaklarını tırmalamaktadır. Kraliçe yanındaki ileri gelen düklerden birine şöyle sorar:
“Ekmek nedir düküm? Ülkemizde olmayan bir şey mi?” dük ezile büzüle kraliçeye ekmeğin ne olduğunu anlatır. Ekmeğin unlu bir mamul olduğunu ancak buğdayın dışarıdan geldiğini belirterek, bununda şu anda olmadığını belirtir. Kraliçe ise halkına hitaben şöyle seslenir:
“Ekmek yoksa pasta yiyin!”
Ben ise buna benzer bir hikayeyi bugün sizlerle paylaşmak istedim umarım beğenirsiniz!?
İranlı çok zengin bir iş adamı varmış. Bu adam cimriliği ve pintiliği ile de çevresinde ün salmış. İş gezisine bile trenle gider, üstelik trenin en ucuz kompartımanlarında yolculuk edermiş. Zengin adam Tahran’dan Bandar’a gitmek üzere trene biniyor. Ve her zaman ki gibi trenin en ucuz kompartımanına girip bir koltuğa çöküyor. Bu arada Kompartımana bir garip adamda gelip oturuyor. Zengin adam yol boyu çantasından bir şeyler çıkarıp yiyor. Garip adama ikram etmiyor. Adam ise yanında ki çıkınından çıkardığı yavan ekmeği yiyor, bir yandan da boynu bükük adamın yiyeceğine bakıp iç çekiyor. Bu durumu fark eden cimri zengin adam garibana dönüp:
“Ne boynu bükük bakıyorsun? Bak bir dilim ekmek bulmuşsun şükretmeyi de unutma! Ekmeğini bitir şükret!” Der. Adam içini çeker ekmeğini bitirmeye çalışır ve bitirir. Zenginin nasihatini dinleyen gariban:
“Allah’ım verdiğin nimete şükürler olsun!” der ağzını kolu ile siler. Zengin adam ise hala çantasından çeşit yiyecekler çıkarıp yemektedir. Nihayet yemesini bitiren zengin adam, gür sesle:
“Elhamdülillah!” der ve üstelik birde geğirir! Gariban tam ağzını açıp adamla sohbet edecektir, bir patırtı gürültü, toz duman içinde tren yan yatmış, çığlıklar figan feryat ortalığı sarmıştır. Fakir adam ise kompartımanın penceresinden tarlalığa düşmüştür.
Zengin adam ise kaza sırasında çöken kompartımanın altında sıkışmış, gariban adama bağırıp:
“Hey yoldaşım beni sıkıştığım yerden kurtarsana!” der. Gariban ise bu sırada bir başka kazazedeyi kurtarmakla meşguldür. Zengine dönüp:
“Seni Allah kurtarsın yoldaşım! Bak burada senden daha kötü durumda olanlar var! Sen haline şükret!” der. Zengin bu defa biraz sinirli ve yine yüksek sesle:
“Beni bu zor durumdan kurtarsana be adam! Sen Müslüman değil misin?” Garip adam cevap verir:
“Elhamdülillah!” zenginin canı tatlı bu defa garibana rüşvet teklif eder:
“Beni buradan çıkarırsan şu para dolu çantayı sana veririm” der gariban bu defa cevap verir:
“Ahir ömrümde o para beni yanmaktan kurtarır mı yoldaşım?” zengin öfkeli:
“Ne demek bu? Bu çantada ki para senin yedi ceddine yeter. Açlıktan nefesin kokuyor hala ne söylüyorsun?” gariban bu defa şöyle der:
“Yedi ceddimde cimri, bencil. Kendinden başkasını düşünmeyen yoktu. O paraları alırsam senin gibi biri olup çıkarım. Şimdi o para seni kurtarsın da görelim der!”
Hayatın biz insanlara ne getireceğini bilemeyiz! Zenginliğinde yeri geldiğinde bir işe yaramadığını, hayatta insanı bekleyen sürprizlerin olduğunu bilmemiz gerekir.
Oysa paylaşmak kadar güzel bir duygu var mıdır? Ayrıca iyi niyetle paylaşmak bizleri birçok musibetten korur. Eğer bizler paylaşmayı yapmıyor isek mutlaka bizim bir yanımız eksiktir. Ya da bu eksikliğin en büyük nedeni; çocukken büyüklerinin onlara nasihatlerde bulunmadığından kaynaklandığının bir göstergesidir.
Hani bir özlü söz daha var ya:
“keser döner, sap döner. Gün gelir hesap döner!” Bizler her iyiliğin, yâda her kötülüğün bir karşılığı olduğu bilincinde olursak, yanlış yapmayıp hayatı daha iyi yaşamamıza vesile kılabiliriz. Yazımı yardım sever, paylaşmayı bilen toplumuzun Filistinli muhtaç kardeşlerimize destek olacaklarını çok iyi biliyorum. Ve vakit geçmeden HAYDİ PAYLAŞALIM! Diyorum…