Bazı çocuklara “iyi insan” olmak öğretiliyor. Bazılarına ise, iyi insanları nasıl yönetecekleri.
08:30
Sıradan bir okulda zil çalmış olabilir.
Bir öğrenci defterine ikinci dereceden denklem çözüyor.
Diğeri, midesi açken İngilizce quizine hazırlanıyor.
Servis camından içeri sabah sisi dolmuş, biraz da annesinin gözyaşı.
Ama İngiltere’nin görünmeyen bölgelerinde, haritalarda bile işaretli olmayan yerlerde…
Hiç duymadığınız bazı elit okullarda aynı saatte bambaşka bir senaryo oynanıyor.
Burada formül yok.
Teneffüs yok.
Derslik yok.
Sınav kâğıdı yok.
Burada başka bir alfabe öğretiliyor:
Güç, nüfuz, manipülasyon.
Düşünün. Bu okullarda çocuklara şu sorular soruluyor:
• Bir hükümeti nasıl şekillendirirsin?
• 500 milyon dolarlık bir mirası nasıl erozyona uğratmadan korursun?
• Bir yönetim kurulunda kararı nasıl kendi lehine çevirirsin?
• Uluslararası krizleri avantaja nasıl dönüştürürsün?
Bunlar okul değil.
Bunlar güç laboratuvarı.
Bu okullarda cebir değil, güç formülleri öğretiliyor.
Ders kitaplarında Newton yok.
Onlarda Rothschild var, Kissinger var, Elon Musk’ın yatırım stratejileri var.
Yaz tatillerinde havuza gitmiyorlar.
Davos’a gidiyorlar.
Kapalı kapılar ardında simülasyon oyunları oynuyorlar:
10 milyon dolarlık bir startup fonlaması
Bir Afrika ülkesinde sosyal medya manipülasyonu
Ortadoğu’da enerji denklemi üzerinden hükümet devşirme taktikleri
Bu çocuklara “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulmuyor.
Çünkü onlar zaten olacaklarının planını yürütüyor.
Bullingdon Kulübü’nü Tanıyor musunuz?
Oxford’un sadece davetle girilen kulübü.
Frak giymiş gençlerin sert bakışlı, özgüvenle verdiği o poz…
Aralarında kimler vardı?
• David Cameron (İngiltere Eski Başbakanı)
• Boris Johnson (İngiltere Eski Başbakanı)
• Sebastian Grigg (Credit Suisse Yatırım Bankacısı)
• Harry Eastwood (Yatırım Direktörü)
• Sebastian James (Boots CEO’su)
Bu bir hatıra fotoğrafı değil.
Bu, geleceğin planıydı.
Ve biz o pozun dışındaydık.
O yüzden biz o gelecekte sadece “yönetilenler” olduk.
Peki Biz Ne Öğretiyoruz?
Sabah beşte kalkıp çocuğu okula yetiştiriyoruz.
Önüne haşlanmış yumurta koyuyoruz.
“Testten yüksek al, burs kazan” diyoruz.
“Terbiyeli ol, haddini bil, dikkat çekme.” diyoruz.
Bizim çocuğumuz kırmızı kalemle hatalarını öğreniyor.
Onların çocuğu mavi salonlarda, krizleri yönetmeyi öğreniyor.
Bizim çocuklarımız okulu bitirdiğinde iş arıyor.
Onların çocukları şirket satın alıyor.
Bizimkiler “etik kurallar” öğreniyor.
Onlarınkiler “etik nasıl esnetilir”i.
Biz hâlâ cebir öğretiyoruz.
“Disiplinli olsun yeter,” diyoruz.
“Testten 90 alsın da…”
“Olsun, bizimki de öğretmen olacak inşallah.”
Bu Eğitim Değil. Bu, Gücün Dili.
İşte tam da bu yüzden, yoksulluk yalnızca bir ekonomik durum değil;
bir sistem dışı bırakılma biçimi.
Senin sınavlarda ter döken çocuğunun kaderi,
bir gün onların çocuklarından iş istemek.
Çünkü onların oynadığı satrançta,
senin çocuğun yalnızca bir piyon.
Ve sen hâlâ kareli defterin içinde hayal kuruyorsun.
FrauAdymn
“Sistemin dışına doğmuş, sistemin kalbine yazı yazar.”