Fransız filozof Alain’in şu sözü içimi derinden sarstı: “İnsanlar ikiye ayrılır: Başkalarını susturmak isteyenler ve başkalarının çıkardığı gürültüye alışanlar.”

Bu cümle yalnızca bir düşünce değil; bizi susturan ve susmaya mecbur eden düzenin pusulası adeta. Türkiye’de aile yapısından iş yönetimine, eğitimden ikili ilişkilere kadar her alanda bu ayrımın izleri belirgin. Hep birileri konuşur. Hep aynı kişiler söz sahibidir. Geri kalanlar ise zamanla bu tek taraflı gürültüye alışmak zorunda kalır. Konuşmaya yeltenen susturulur, susanlar ‘terbiyeli’, ‘saygılı’ diye ödüllendirilir.

Oysa bu bir ödül değil, bir kayıptır.

Kendi sesini yitirmek…

Fikrin olmamasından değil, fikrini ifade edememekten kaynaklı bir suskunluk bu.

Toplumun derinliklerine işleyen bir yara.

Bir kadın olarak, bir öğretmen olarak ve en çok da bir insan olarak, bu susturulma biçimlerini öyle yakından tanıyorum ki…

Kadın Sesi Kısılır.

Genç bir kadın düşünün…

Aşık olduğu adamla hayat kurar.

Ama o hayat artık kendi hayatı değil, birilerinin dayattığı kurallar zinciridir.

Evlilik gerçekleşse bile bu kez kocası ve ailesiyle mücadele eder. Kadın, evlenince “uslanmalı”, “sakinleşmeli”, “sınırlarını bilmeli”dir.

Kendini ifade etmeye kalktığında “saygısız”, “huysuz”, “şımarık” olur.

İçten içe kendi benliğini kaybeder ama dışarıdan bakıldığında “iyi eş, iyi gelin”dir.

Konuşmaman. Tartışmaman. Ses yükseltmemen.

Ne hissettiğin değil, ne kadar katlandığın önemlidir.

Sistemin Susturma Yöntemleri

Bir kadın yönetici, toplantıda yeni bir öneri sunduğunda erkek bir meslektaş şöyle diyebilir:

“Biz bu işi yıllardır böyle yapıyoruz, sen şimdi işi baştan mı öğreteceksin?”

Ya da genç bir kadın öğretmen, çocuk merkezli bir yaklaşım önerdiğinde kıdemli öğretmenlerden şu gelir:

“Sen daha çok gençsin, biz bu öğrencilerle nasıl baş edileceğini iyi biliriz.”

Fikirler değil, yaşlar ve cinsiyetler konuşur.

Sistem, susturmayı deneyimle kutsar.

Kadın öğretmen, bilgisiyle değil, “uyumu” ile takdir görür.

Susarak var olmaya zorlanır.

Anneliğe Yönelik Sessizlik Politikası

Bir anne düşünün…

Bebeğini uyutamıyor, emziremiyor, doğum sonrası duygusal bir çöküşte belki.

Ama ne denir ona?

“Annelik içgüdüsel bir şeydir, biraz sabret.”

Destek yerine yargı gelir.

Sorularına cevap değil, suçlama bulur.

Anne olarak bile konuşması değil, susması beklenir.

Çünkü anneler güçlü olmalıdır; ama aynı zamanda sessiz ve sorgusuz.

Oysa bu bir ödül değil, bir kayıptır.

Kendi sesini yitirmek…

Fikrin olmamasından değil, fikrini ifade edememekten kaynaklı bir suskunluk bu.

Bu noktada hep Sezen Aksu gelir aklıma.

Yıllar boyunca hem kadınların hem toplumun acılarını, aşklarını, başkaldırışlarını şarkılarına taşıdı.

Ama bir gün geldi; bir şarkı sözü yüzünden hedef gösterildi.

Ona “haddini bil” dendi.

Sesi kısmaya çalıştılar.

Oysa Sezen’in şarkıları sadece müzik değildi.

Binlerce kadının susturulmuş cümlesiydi.

Milyonların yüreğinden geçen ama diyemediği haykırıştı.

O, sadece bir sanatçı değil;

Sustuğumuz her şeyi söyleyen bir kadın.

Ve biz onun şarkılarında çoğu kez kendi susturulmuşluğumuzu bulduk.

Onu susturmak isteyenler, aslında bizi susturmak istiyordu.

Ama Sezen geri çekilse de susmadı.

Çünkü bazı sesler artık bireye değil, bir halkın hafızasına aittir.

Susturulamaz.

Pek çok kişi, bu boğucu ortamdan kurtulmak için kaçışı seçiyor.

Çıkış yolu kaçmak mı?

Şehir değiştirmek.

Evlilik bitirmek.

İş bırakmak.

Ama şunu bilmeliyiz:

Bu insanlar, bu sınavları boşuna yaşamadı.

Her susturulma, bize bir şey öğretiyor.

Gücün nasıl kurulduğunu,

sınırın nerede çizildiğini,

ve neye itiraz etmemiz gerektiğini

Belki de yapmamız gereken, bu susturuculardan bir şey öğrenmek.

Gücünü nasıl kurduğunu, nasıl yönettiğini, nereye kadar gidebildiğini görmek…

Ve sonra, sessizce ama güçlü bir şekilde kenara çekilmek.

Kendi sesimize sahip çıkarak.

Kalmak ve Konuşmak

Belki de artık gitmek değil,

susmadan kalmak gerekiyor.

Çünkü bazen en büyük başkaldırı;

yüksek sesle değil,

ısrarlı bir kararlılıkla kendi sesine sahip çıkmaktır.

Ve bir gün, kendi sesine sahip çıkanlar;

başkalarına da nefes olur.

Susmak bazen bir seçim değil,

öğretilmiş bir hayatta kalma stratejisidir.

Ama artık sesi olanlar konuşmalı.

Ve susturulmuş olanlar, geri dönmeli.

Frauadymn