Pazarlamanın gerçeklerin değil, algıların savaşı olduğunu artık ezberlemeliyiz.

Çünkü insanlar alışveriş kararlarını ürünün teknik özelliklerine değil, nasıl algılandığına göre verirler.

Hatta daha da çarpıcı olan şu: İnsanlar, ürünün kendilerine nasıl fayda sağladığına değil, başkalarının o ürünü kendilerinde nasıl gördüğüne göre satın alır.

Aslında mesele bir termos değil.

Mesele, bir pazarlama efsanesinin yüzüne çarpan gerçeklik tokadı.

Stanley, yıllar önce bir ihtiyaçtan doğdu.

Zor koşullara, doğaya, soğuğa karşı bir direnişti. Tarla, doğa, kamp… Kısacası dayanıklılık ve işlevsellik onun temel kimliğiydi. Ama sonra Stanley, plaza katlarına terfi etti. Zamanla “plaza termosu”na dönüştü. MacBook’ların, beyaz yakalı kahvelerin, filtreli Instagram story’lerinin yeni statü simgesi oldu. Artık termos değil; prestijdi.

Ofis katlarında kahveyle pozlar verildi.

Stanley artık doğaya değil, plazalara aitti.

Ve bir gün, bir amca geldi.

Stanley’i aldı, tarlaya götürdü.

Hiçbir şey söylemedi.

Ama her şeyi gösterdi.

İşte o gün sosyal medya infilak etti.

Çünkü o amca, binlerce liralık pazarlama algısını traktörün arkasına bağlayıp toprağın ortasına savurdu.

Ve bir soru sordu:

“Bu ürün gerçekten ne için vardı?”

Gerçekler Sessizdir, Algılar Bağırır

Pazarlama, çoğu insanın sandığı gibi gerçeklerin savaşı değildir.

Pazarlama, algıların savaşıdır.

Ürün aynı kalabilir, ama algısı değiştiğinde kaderi de değişir.

Tıpkı Passat’ta olduğu gibi.

Bir dönem makam arabasıydı.

Sonra “aşiret kasa” etiketiyle sarsıldı.

Belediyedeki işçiler bile Audi’ye yöneldi.

Arabada hiçbir şey değişmemişti. Ama algı yerle bir olmuştu.

Tıpkı Crocs’ta olduğu gibi.

Crocs terlikler ilk çıktığında alay konusuydu.

“Doktor terliği” dediler.

“Bu ne çirkinlik?” diye küçümsediler.

Ama sonra…

Justin Bieber giydi.

Balenciaga iş birliği yaptı.

Moda haftalarında boy gösterdi.

Ve Crocs, bir anda “çirkin ama havalı” ilan edildi.

Üstelik hâlâ aynı Crocs’tu.

Aynı lastik, aynı konfor, aynı hava delikleri.

Ama fiyat 500 liradan 5000 liraya çıktı.

Çünkü değişen terlik değil, algıydı.

Bugün insanlar Crocs’u, “kendine güvenenlerin seçimi” olarak görüyor.

Çünkü artık konfor değil, algı satıyor.

Tarladaki Stanley, Sınıfsal Bir Çatlağı Ortaya Koydu

O Stanley termosun bu kadar konuşulması, bir sembol çarpışmasıydı.

Tarlada çalışan ellerin, plazada yazı yazan parmaklara attığı bakıştı.

O amca, bilinçli ya da bilinçsiz, markaların üzerine örttüğü lüks algıyı söküp attı.

Çünkü bu dünyada en tehlikeli şey, gerçeğin görünür olmasıdır.

Gerçek filtresizdir.

Gerçek etiket takmaz.

Gerçek sponsorlu değildir.

Ama şunu da bilelim:

Bu savaşı uzun vadede yine algılar kazanacak.

Çünkü gerçekler mütevazidir.

Algılar ise bağırır.

Daha çok görünür, daha çok yayılır, daha çok satılır.

Ama yine de…

Bazen bir amca çıkar, Stanley’i alır, tarlaya götürür.

Ve milyonlarca liralık algıyı tek bir kareyle yerle bir eder.

Belki bir gün hepimiz, plazalardan tarlalara, filtrelerden gerçeğe doğru yürümeyi öğreniriz.

Ama o güne kadar…

Algılar pazarlanacak.

Ve gerçekler sessizce işini yapmaya devam edecek.

“Gerçekler sessizdir. Ama bazen tarlada, bir termosun içinde konuşurlar.”

Frauadymn