Eskiden bir kitaba dalmak, bir dostla göz göze konuşmak, yürürken sadece yürümek bir sanattı. Şimdi ise çoklu görev çağındayız. Elinde telefonla yürüyen, bir yandan kulaklıkla müzik dinleyip bir yandan bildiri okuyan bir zihin, gerçekten nerede? Hangi ânın içinde?

Yeni nesil her şeyi yapabiliyor gibi görünse de, aslında hiçbirine tam olarak bağlanamıyor. Multitasking, üretkenliğin göstergesi zannediliyor ama çoğu zaman yalnızca zihinsel parçalanmanın süslü adı oluyor.

Bir cümleyi sonuna kadar okuyamayan, bir düşünceye birkaç dakikadan fazla tahammül edemeyen, sürekli geçişler yapan bir ruh halindeyiz. Derin düşünce yerini hızlı tüketime, sabır yerini kaydırma hareketine bıraktı. Parmaklarımız ekranda, zihinlerimiz havada…

Artık filmler bile uzun geliyor. Tiyatrolar boş koltuklara oynuyor. Oysa sahnedeki tek bir bakış, dakikalarca süren bir “reels” videosundan çok daha derin bir iz bırakabilir. Ama insanlık sabrını yitirdi. Her şey “kısa”, “hızlı” ve “kolay” olmalı. Kitaplar ağır geliyor; onun yerine gözyaşı emojileriyle dolu dokunaklı videolar izleniyor. Altına yazılan iki kelimelik “çok etkilendim” yorumu, satır aralarında kaybolan gerçek duygunun yerini almaya çalışıyor.

Anın içerisindeki akışa bırakamıyoruz artık kendimizi. Her şeyin birazını yapmaya çalışırken, hiçbir şeyin derinliğine inemiyoruz. Sanki tek bir işe ya da duyguya bağlanmak zayıflık gibi geliyor. Oysa en büyük güç, bir şeyi tam anlamıyla yaşayabilmektir. Sürekli farklı şeyleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Düşünceler , işler, duygular… Ve sonuç olarak elimizde kalan sadece zihinsel yorgunluk ve hissedilmemiş anlar oluyor.

Çok şey yapmaya çalışırken, aslında yaşamayı kaçırıyoruz.

Belki de asıl ihtiyacımız olan şey, bir işi yaparken sadece onu yapmak. Bir çiçeğe dokunurken yalnızca onun varlığında kalmak.

Zihnimizi, anda kalmanın huzuruyla doldurmak.

Çünkü gerçek bağ, ancak odakla kurulur.

Ve odak kaybolduğunda, hayat da bulanık bir hatıraya dönüşür.

“O yüzden belki de en devrimci hareket, artık ‘çoklu görev’ yapmaktan değil,

tek bir anın içine sığınıp, onu hakkıyla yaşamaktan geçiyor.”

Frauadymn