Bazı insanlar vardır… Yıllarca yaşar gibi görünürler, ama aslında çoktan ölmüşlerdir. Çünkü içlerindeki kıvılcım sönmüştür. Heyecan, merak, umut ve “belki bir gün” diyebilen o canlılık çoktan gitmiştir.
Abraham Lincoln’ün meşhur bir sözü vardır:
“İnsanların çoğu 25 yaşında ölür, ama 75 yaşında gömülür.”
Bir insan 25 yaşında içindeki ışıkları söndürürse, geriye sadece bir beden kalır.
Makineler gibi yaşar sonra…
Sabah uyanır, işe gider, konuşur, güler, hatta belki sevdiğini bile sanır.
Ama derinlerde bir yerde…
Ruhu çürümüş, kalbi susmuştur.
Ve o andan itibaren sadece zamanı doldurur.
Oysa yaşamak, nefes almaktan çok daha fazlasıdır.
Yaşamak, bir “neden”e sahip olmaktır.
Bir hayale, bir hedefe, bir tutkuya…
İçten içe yükselen o “Yapabilirim!” hissine tutunmaktır.
Nietzsche der ki:
“Nedeni sağlam olan, her nasıla katlanır.”
Eğer nedenin sahiciyse, “nasıl” bir şekilde yolunu bulur.
Ama nedenin çürükse, “nasıl” hep ayağına dolanır.
Ve mazeretler, kendi hikâyeni yazmana engel olur.
İçindeki ışığı söndürme.
Kendine “Artık benden bir şey olmaz” deme.
Çünkü sen hâlâ buradasın.
Ve hâlâ parlamaya gücün var.
Unutma:
İnsan makine değildir.
İnsan, yaşamak için yaratılmıştır.
Ve sen…
Ne zaman istersen baştan yazabilirsin hikâyeni.
Yeter ki içindeki kıvılcıma güven.