Geçtiğimiz günlerde İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban, sosyal medya hesaplarından dronla çekilmiş İnegöl yaylalarını paylaştı.

Bu bir mesaj mı? Yoksa İnegöl’ün güzelliklerini gösteren öylesine bir paylaşım mı?
Yıllardır gazetemizin sayfalarından İnegöl’ün geleceğinin turizmde olduğunu hep dile getirmiştim. Özellikle facebook sayfamda birçok proje önerisi yapmış, hatta bu proje önerilerini bir kitapçık halinde yıllar önce Başkan Alper Taban’a sunmuştum.
Son yıllarda dikkat ediyorum turizm temalı projeler havada uçuşmaya başladı. Bu beni çok fazlasıyla heyecanlandırıyor. Geçtiğimiz yıl, İTSO tarafından İnegöl’ün il olması konusunda yapılan çalıştayda da bir çok fikir ortaya atıldı.
Yani İnegöl’ün doğa turizmi noktasında potansiyel bir güce ve coğrafyaya sahip olduğu kanaatine ulaşıldı.
Kent Konseyindeki görevimde özellikle Doğa ve Turizm alanında başkanlık görevini üstlendim. Ancak bir süre sonra direncimi kıran şeyler oldu.
En büyük hayalim, İnegöl’ün kaderine terk edilmiş yaylalarını, hem koruyacak hem de ekonomiye kazandıracak bir projeyi hayata geçirmekti.
Kolları sıvayarak “Yayla Kent” projesini hazırlamaya başladım. Bu süreçte İnegöl’ün dört bir köşesindeki yaylarını görme şansım oldu. Karşılaştığım manzara, fark edilmeyen dünya cennetlerini önüme çıkardı.
Her biri kartpostallık olan onun üzerindeki yayla, öksüz bir şekilde keşfedilmeyi bekliyordu.
Bir zamanlar hayvancılığın yapıldığı ve orman köylülerinin konakladığı yerler, bugünlerde yıkık dökük barakaların olduğu sessiz ve kasvetli bir görüntüsüyle misafir ediyor gelenleri.
Karadeniz’i de karış karış gezmiş biri olarak iddia ediyorum; İnegöl’ün hem yaylaları hem de ormanları başka bir yerde yok.
Karadeniz Bölgesi, yaylaların çektiği milyonlarca turist sayesinde ihya oldu. Şehirler zenginleşti, halk zenginleşti. Bölgenin hem çehresi değişti hem de ormanları bu sayede daha güvenli hale geldi.
Hep Sapanca’yı örnek gösterdik yıllarca.
Bungalov tarzı evlerle bambaşka bir hikaye yazdılar. Defalarca yazdık çizdik, İnegöl coğrafyası Sapanca’dan daha cazip diye.
Gelin bizde bir hikaye yazalım. Yayla kent projesiyle dünyayı İnegöl’e çekelim. Bu sayede hem ormanlarımızı koruma altına alalım, hem de Allah’ın bize bahşettiği bu eşsiz coğrafyayı daha verimli şekilde kullanalım.
İnegöl’de bir turizm hikayesi yazmak, mobilya sektöründen tutun, köftecisinden marketine kadar her kesimi ihya edecektir.
Önemli olan nasıl bir proje geliştirileceği…
Doğaya zarar vermeyecek, hayvancılığın yeniden gelişmesini sağlayacak, organik tarım ve hobi bahçeleriyle güçlendirilecek bir proje İnegöl’ü Marmara’nın yıldızı yapabilir.
Bir yer hayal edin, başka bir boyuta girmiş gibi hissedeceğiniz.
Dört bir yanınız ormanlar, konakladığınız yerin önünde bahçe var. Domates, biber ekmeyi öğreniyorsunuz, bahçenizi suluyor, çapa yapıyorsunuz. Diğer komşunuz ahırdaki hayvanları otlatıyor, süt sağıyor, yem veriyor.
Çocuk okulunda, o minnaklar budama yapmayı öğreniyor, ağaçları, bitkileri, kuş türlerini tanıyor.
Ve üstelik bunları yapmak için bir bedel ödüyorsunuz.
Bu size komik gelebilir ama gerçek.
Bugün yeryüzünde yaşayan 7 milyar insanın en az 2 milyarı bunları görmeye aç.
Ülkemizdeki yaklaşık 10 milyon insan bu tür ortamları arıyor.
İnegöl neden Türkiye’nin İsviçresi olmasın, neden Alp dağlarındaki o ortamlar İnegöl’e uyarlanmasın?
Bu nedenle İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban’ın İnegöl Yaylaları paylaşımı beni heyecanlandırdı. Bu paylaşımın öylesine yapılmamış bir paylaşım olmasını umuyorum.