Bir gün bir tüketici Temu’dan alışveriş yapıyor. Ürünün etiketinde şu cümle yazıyor: “Help me” – “Yardım edin.”
İddialara göre bu etiket, zorla çalıştırılan Uygur Türklerinin yardım çağrısıydı.
Tüm sosyal medya, insan hakları savunucuları ve bazı haber kanalları harekete geçti. Temu’nun bu kadar ucuz ürün satabilmesinin sebebi, iddiaya göre, Uygur Türklerinin insanlık dışı şartlarda köle gibi çalıştırılmasıydı.
Ancak burada önemli bir detay atlandı:
Bir etiketin bu noktaya gelmesi için geçmesi gereken beş farklı aşama var:
Tasarım, basım, dikim, kalite kontrol ve paketleme.
Bu kadar çok filtreden geçmesi gereken bir etiketin, fark edilmeden gönderilmiş olması sizce mümkün mü?
Asıl meseleye gelelim: Bu yazıda işimiz gerçeklik değil; propaganda.
Propaganda, En Tehlikeli Silah
Propaganda keskin bir kılıç gibidir.
Eğer doğru kullanılmazsa, önce sahibini keser.
Temu hakkında yayılmış olan bu mesajın yapısını inceleyelim:
1. Temu, sıfıra yakın maliyetle ürün satıyor.
2. Çünkü çok ucuz.
3. Çünkü Uygur Türklerini köle olarak çalıştırıyor.
Bu zincir mantığı çok tanıdık geliyor. Çünkü aynı söylem, 2020 yılında The North Face markası için de ortaya atılmıştı.
Hatta o dönemde sosyal medyada dolaşan iddiaların sonunda şu gerçekle karşılaşılmıştı:
The North Face’in Çin’de üretimi bile yoktu.
Tüm üretimlerini Vietnam’da yapıyordu.
Peki şimdi soralım:
Eğer “Uygur Türklerini çalıştırıyor” iddiasını kanıtlayamıyorsak, zincirin en zayıf halkasını kaldırdığımızda geriye ne kalıyor?
Temu çok ucuz.
Evet, ama ucuzluk her zaman sömürüye mi işaret eder?
Yoksa bazen sadece algoritmaların, dijital çağın ve global tedarik zincirinin bir sonucu olabilir mi?
İnanca Dayalı Söylem: Gerçekten Daha Güçlü
Propagandanın tehlikesi burada başlıyor.
Bir şeyin doğruluğuna dair hiçbir kanıtınız olmasa bile, insanları inandırabilirsiniz.
Çünkü artık çağ, kanıt çağından çok, “hikâye” çağı.
Ve biz, ne yazık ki, bazen gerçeği değil; sadece duymak istediğimiz hikâyeyi dinliyoruz.
Uygur Türklerine yönelik zulüm elbette ki dünya kamuoyunun dikkatinden kaçmamalı. Ancak bunu manipülatif, temeli olmayan iddialarla değil; sağlam belgeler, doğru kaynaklar ve saygılı bir bilinçle dile getirmeliyiz.
Aksi takdirde hem meseleyi sulandırır hem de acı çeken insanlara gerçek bir fayda sunmak yerine yalnızca dijital linç kültürüne hizmet etmiş oluruz.
Propaganda, doğruluğu ispatlanmamış bir iddianın, binlerce insanın inancı üzerinden hakikate dönüşme sürecidir. Temu örneği, bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor.
Frauadymn