Gerçek, bağırıp çağırmakta değil; en kırgın anında bile kendini yönetebilmekte saklıdır.

İnsan, kırgınken bile nazik kalabilmelidir. Çünkü zarafet, en çok zor zamanlarda kendini gösterir. Günümüzde bu düşünce, bazılarına “Kraliyet ailesinde mi yaşıyorsun, yoksa masallar diyarında mı?” diye alaycı gelebilir. Oysa zarafetini kaybeden, aslında kendisini kaybeder.

İnsanın en büyük gücü; hangi koşulda olursa olsun farkındalığıyla tutarlı davranabilmesidir. İç disiplinini koruyabilmesidir. Aksi hâlde, herkesin birbirine bağırdığı, kaba davrandığı, öfke dilinin sıradanlaştığı bir tablo kaçınılmaz olur.

Peki, kabalık neden bu kadar normalleşti?

Hakaret etmek, öfke kusmak, şiddet göstermek… Artık gündelik hayatın sıradan parçaları gibi algılanıyor. Dahası, duygularını öfkesiz ifade edenler “manipülatör” olmakla suçlanırken, bağırıp çağıran, saldırganlaşan kişiler “gerçek, samimi” insan ilan ediliyor.

Tam da bu noktada hatırlamak gerekir:

“Sonunda üç şey önemlidir:

Ne kadar sevdiğin, ne kadar nazik yaşadığın

ve senin yazgında olmayan şeylerden

nasıl zarafetle vazgeçebildiğin.”

— Buddha

Gerçeklik, kontrolsüz öfkede değil; kendini yönetebilme gücünde saklıdır. Sinirlenmeden konuşabilmek, kırmadan eleştirebilmek, öfke yerine sözü seçebilmek… Bunlar zayıflık değil; yüksek bir bilinç seviyesinin göstergesidir.

Zarafet, yalnızca ince giyinmek ya da kibar konuşmak değildir. Zarafet; en çok haklı olduğunda bile bağırmamaktır. En çok kırıldığında bile ölçünü korumaktır. Çünkü zarafetin karşısında kaba kuvvet hep yenik düşer.

Ve günün sonunda, geriye üç şey kalır:

Sevginin büyüklüğü, nazikçe yaşadığın anılar ve zarafetle vazgeçebildiklerin…