“Paranın yanlış ellerde olduğu bir çağda, görgüsüzlük altın çağına ulaştı.”

Eskiden, ülkenin elitleri şunu bilirdi:

“Çocuğum özel okula giderse, pahalı mekânlarda vakit geçirirsem eğitimsiz insanlarla muhatap olmam.”

Ve haklılardı; kendi kabuklarında, güle oynaya bir hayat sürerlerdi.

Ama artık tablo değişti.

Bugün o kadar çok cahil insan haksız yollardan zengin oldu ki, eskiden ‘elit’ sayılan ortamlar bile görgüsüzlük ve cüretkârlıkla doldu.

Para yanlış kişilerin eline geçtiğinde, beraberinde görmemişlik de büyüdü.

Özellikle küçük şehirlerde durum daha çarpıcı:

Paran varsa bilgili de olabilirsin, haklı da olabilirsin.

Parayı nasıl kazandığın önemsiz.

Paran varsa, “her işi çözen adam”sın.

Büyük şehirlerde ise başka bir tablo var.

Zengin ve okumuş kesim, kendi kabuğuna çekilmiş bir burjuvazi hâline geldi.

Onlar, gittikleri restoranları, yedikleri yemekleri, giydikleri kıyafetleri paylaşmaz.

Çünkü kendi beyinlerine, ruhlarına yatırım yapıyorlar.

Zenginliğin sessizliğini ve sadeliğini yaşıyorlar.

Hatta bazıları, TEDx sahnesinde konuşuyor, YouTube’da bilgi paylaşarak başkalarının hayatına dokunuyor.

Ben de kendi çevremdeki boşlukları bırakıp bu insanlara sosyal medya üzerinden bağlanıyorum.

Her gün bir video izliyorum; sanki onlarla sohbet ediyormuşum gibi…

Çünkü biliyorum ki insanı gerçekten zengin kılan, sahip oldukları değil; inancı, bilgisi ve ürettiği değer.

Ama gençler başka bir sahneye bakıyor.

Lüks arabasını, tatilini, yemeğini paylaşan; hâlâ statüsünü ispatlamaya çalışan boş hayatlara…

Oysa gerçek zenginlik sessizdir.

Beyninde o hayata zaten layıksan, kimseye bir şey ispatlaman gerekmez.