Ülkemizdeki sınav sistemi, öğrencileri kabiliyetleriyle değil, ezber yetenekleriyle ölçüyor. Bu sistem, gençleri yaşama değil yarışa hazırlıyor.
Hayatımda hiçbir süreç bu kadar insan bünyesine zarar vermedi.
Yalnızca bizim ülkemizde, gençler bu denli acımasız bir sınav maratonuna sürükleniyor. Sınavlar, ne potansiyeli ne de yetenekleri değerlendiriyor.
Öğrenciler sosyalliklerinden, spordan, sanattan, hatta bazen çocukluklarından feragat ediyor. Oysa feragat ettikleri şeyler onları insan yapan şeylerdi.
Zekânın yalnızca akademik olan türüne değer veren bu sistem, milyonlarca gencin hayatını şekilsizleştiriyor. Oysa birinin eli sanatta parlaktır, diğerinin iletişimde, bir başkasının analitik düşüncede…
Ancak ne yazık ki bu coğrafyada, tek tip zekâyı baz alan sistem nedeniyle, kimse ne işinden memnun, ne de okuduğu bölümle barışık.
Bu sistem bize yaşamayı değil, yarışmayı öğretiyor.
Peki, Kime Göre Başarı? Neye Göre?
Sınav sistemi bazılarını başarılı ilan ediyor, bazılarını başarısız.
Ama kim karar veriyor?
Gerçekten başarılı olanlar puanı yüksek olanlar mı, yoksa kendi yolunu bulanlar mı?
Her yıl aynı döngü yaşanıyor:
Milyonlarca genç, bir sınavla “başarılı” ya da “başarısız” damgası yiyor.
Peki kime göre? Neye göre?
Yüz binlerce kişi arasından ilk sıralara girenler alkışlanıyor.
Ama gerçekten mutlu olacakları meslekten, ilgilerini çeken alanlardan çok uzaktalar.
Çünkü başarı sadece puanla ölçülüyor.
Sistem; hayalleri, yetenekleri, kişiliği yok sayıyor.
Ve “başarısız” ilan edilenler…
Belki sahnede bir yıldız, resimde bir dâhi, sporda bir şampiyon, mutfakta bir şef olabileceklerdi.
Ama olmadı.
Çünkü sistem onların parladığı yeri hiç sormadı.
Oysa gerçek başarı;
Kendi potansiyelini tanımak, kendi yolunu çizmek ve o yolda yürüyebilmekti.
Bu sistem, bir öğrenciyi tıpta okuduğu için başarılı sayıyor;
ama o öğrenci sabahları mutsuz uyanıyorsa, bu başarı değil, bastırılmış bir hayatın fragmanıdır.
Ve sistemin başarılı saydığı birçok öğrenci de…
Kendi iç sesine yabancılaşarak, kendine ait olmayan bir geleceğe sürükleniyor.
Kazandıkları bölümü sevmiyor, seçtikleri meslekte mutsuz oluyorlar.
Çünkü bu sistemin sonunda başarı; mutlu bir birey değil, sadece sıralamada iyi görünmektir.
Ama biz biliyoruz ki gerçek başarı; kendini tanımak, kendi yolunu yürümek ve iç huzurla üretmektir.
Peki, Başka Türlüsü Mümkün mü?
Evet.
Dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birine sahip olan Finlandiya, sınavsız ama başarı dolu bir modelle bu soruya yanıt veriyor.
Finlandiya’da öğrenciler haftada saatlerce test çözmüyor.
Özel ders, sınav stresi, ezber baskısı neredeyse yok.
Ama buna rağmen dünya çapında başarı gösteriyorlar.
Çünkü orada çocuklar yarış atı değil.
Her biri kendi potansiyeliyle, becerisiyle, ilgisiyle değerlendiriliyor.
Zekâ sadece akademik değil; duygusal, sosyal, sanatsal, pratik ve analitik yönleriyle ele alınıyor.
Ve sonuçta Finlandiya’da öğrenciler; mutlu, üretken ve kendi yolunda giden bireyler olarak yetişiyor.
Sınavla değil, insanla ilgilenen bir eğitim sistemi hayal değil.
Ama bunun için önce gençlere güvenmemiz, sonra da bu sistemin onları anlamadığını kabul etmemiz gerek.
Belki o zaman…
Yaşamı öğrenen değil, yaşamı kuran bir nesil yetiştirebiliriz.
“Sizce Türkiye’de eğitim sisteminin en büyük sorunu nedir? Düşüncelerinizi paylaşın, birlikte çözüm arayalım.”