Bazı anlar vardır, sadece iz bırakmaz… İnsan ruhunu yeniden inşa eder. İşte kültür-sanat festivalleri tam da böyle anlardır. Farklı ülkelerin, farklı kültürlerin, farklı dillerin aynı sahnede buluşması yalnızca bir etkinlik değil; bir ruh şöleni, bir benlik kutlamasıdır.

Henüz küçük yaşlarda sahneyle tanışan biri olarak biliyorum: Sahneye adım atmak yalnızca bir dans değil, bir varoluş ilanıdır. Kalbin ritmiyle ayakların senkronize olduğu o anda sadece bir figür yapmazsın; tüm geçmişini, kültürünü, hikâyeni taşırsın. Hele ki kendi ülkeni temsil ediyorsan… O an yalnız değilsin. O sahnede bir ulusun zarafeti, bir milletin sesi olursun. Omuzlarında taşıdığın ağırlık değil, onurdur.

Bu yıl 38.’si düzenlenecek olan İnegöl Uluslararası Kültür Sanat Festivali, tam da bu ruhu yaşatacak bir buluşma olacak. 10 farklı ülkenin ve 12 yerel derneğin dans ekipleri her akşam sahnede olacak. Her figürde farklı bir coğrafyanın ruhu, her kostümde farklı bir hikâye taşınacak. Dans yalnızca bir hareket değil; bir kültürün kalp atışıdır.

Yabancı misafirlerle aynı kuliste beklemek, birbirinden farklı dillere ait kahkahaları duymak, el yordamıyla kurulan dostluklar… Hepsi birer köprü. Kültürel kaynaşma, iletişimin en saf, en gösterişsiz hali. Çünkü sahne, dilleri değil kalpleri buluşturur.

Kostümler değişir, koreografiler farklıdır ama niyet aynıdır: Kendini ifade etmek, bir kültürü görünür kılmak, bir duyguyu evrenselleştirmek. Her alkış yalnızca bir performansa değil, bir ruha, bir kimliğe gelir.

Bu yüzden kültür-sanat festivalleri sadece seyredilmez; hissedilir. Sahne sadece izlenmez; yaşanır. Ve her dans, her nota, her alkış, dünyayı biraz daha insanca kılar.

İnegöl’de sahne alacak tüm ekipleri şimdiden yürekten kutluyorum. Kültürün ışığını zarafetle taşıyacak tüm dansçılara başarılar…

Çünkü sahnede olmak, insanın kendini dünyaya zarafetle anlatma şeklidir.

Ve bu zarafeti ülken adına taşımak… İşte o tarifsiz bir gururdur.