Manifest grubunun adını düne kadar hiç duymamıştım. Ancak sahnede sergiledikleri cins*llik çağrıştıran danslar sayesinde gündeme gelmişler. Merak edip müziklerini dinlemeyi denedim fakat ne melodik açıdan doyurucu bir üretim ne de estetik kaygı taşıyan bir performansla karşılaşabildim.
Buradaki sorun yalnızca “kötü müzik” meselesi değildir. Asıl mesele, bu tür sahne gösterilerinin özellikle genç kızların beden algısı üzerinde yarattığı tahribattır. Ergenlik döneminde bireylerin cinsel kimlik gelişiminde rol model arayışı çok güçlüdür. Sahnede sürekli cinsel birlikteliği çağrıştıran figürlerle karşılaşan gençlerin sağlıklı bir gelişim sergilemesi elbette zorlaşmaktadır.
Eleştiri getirdiğim için kimi çevreler bana “yobaz”, “sapık” gibi etiketler yapıştırdı. Oysa onların bakış açısına göre bir gün yobaz, başka bir gün dinsiz, ertesi gün hem salak hem sapık olabilirim. Bu tür yakıştırmaların, meseleyi tartışmak yerine susturma aracı olduğu çok açıktır.
Ne zaman ki grup hakkında soruşturma açıldı, modern yazarlar, feminist aktivistler ve köşe başını tutmuş gazeteciler ayağa kalktı. Sosyal medya “özgürlük” sloganlarıyla çalkalandı.
“Beğenmeyen izlemesin.”
“Onlar genç, 18+ bir konsere bu kadar tepki göstermeyin.”
“Erkek şarkıcılara da aynı eleştiriyi yapabiliyor musunuz?”
“Madonna’ya ya da Shakira’ya bunları söyleyebilir misiniz?”
Gündeme düşen yorumlar üç aşağı beş yukarı bunlardan ibaret. Ancak gözden kaçırılan asıl mesele, çocuk yaşta genç kızların sektörün “sahne malzemesi” haline getirilmesidir.
Oysa Türk kültüründe müzik ve dans her zaman estetik, ölçülü ve kaliteli olmuştur. Divan edebiyatı nağmeleri, halk müziği türküleri, âşık geleneği ve saray dansları, hem ruhu beslemiş hem de toplumsal değerleri yüceltmiştir. Beden teşhirin aracı olmamıştır. Bugün sahnelerde karşımıza çıkan ucuz dans ve müzikler, ne bu mirasla ne de estetik anlayışıyla bağdaşmaktadır. Bu tür eserler, Türk kültürünün sanatsal mirasına aykırı bir şekilde, yalnızca tüketim ve gösteriş için var olurlar.
Madonna ya da Shakira elbette bu sektörün parçasıdır. Ancak onların sahne anlayışını, henüz çocuk sayılabilecek genç kızların cinsellik merkezli performanslarıyla karşılaştırmak yanıltıcıdır. Mesele Madonna’nın dansı değil; çocukların “özgürlük” adı altında metalaştırılmasıdır.
Unutulmamalıdır ki özgürlük, bedeni teşhir etmek değil; sanatı ve kültürü estetik bir zemin üzerinde var edebilmektir. Çocukların sahneye “sömürü malzemesi” olarak sürülmesine alkış tutmak, özgürlüğün değil sömürünün zaferini ilan etmektir.
Frauadymn